Yayınlamakta olduğum tüm fotoğraflar bana aittir. Hepsi kendi fotoğraf makinamla son iki yıl içindeki ziyaretlerimde çekilmiştir. Herhangi bir ödünç alma ya da çalıntı durumu söz konusu değildir. Fotoğrafları site adını ya da benim adımı kullanarak dilediğiniz gibi kullanabilirsiniz.
Yerler ve kişiler hakkındaki bilgiler, ünlü düşünür ve filozof, ilim adamı, sevgi insanı ve aynı zamanda garaş gızanıMesut Sali'nin onayı alınarak yazılmıştır. Kendisine teşekkürü borç biliriz.
Balkanların gökkuşağı biçimindeki tek barajı olan Stena, Kırcaali ilinin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Yıkılması ya da kapaklarının sonuna kadar açılması halinde Kırcaali'nin sular altında kalacağı, Edirne'nin de büyük bir sel felaketiyle karşı karşıya geleceği tahmin edilmektedir. Yapımı sırasında ufak bir teknik hatanın yapıldığı gerçeği barajın az da olsa yıkılma olasılığının olduğunu doğrulamaktadır.
Baraj Gölü (qzovirin) ise su sporları ve balıkçılk için vazgeçilmez bir mekandır.
Bulutlu bir ağustos günüydü. Yağmur, bir kaç damla yağarak suya aç toprakla dalga geçiyordu sanki. Araba köşeyi dönüp eski bir apartmanın önünde durduğunda içimde garip bir his vardı. Belki sadece kuruntu ya da altıncı his, birşeyler olacağını biliyordum o gün. Yarı açık penceremi kapattım ve herzamanki dalgınlığımla kapıyı savurup açtım. Tam inecekken bir hışırtı ve ardından gelen bir tangırtı ile irkildim. Yarı ayaklanmış halde bir heykel gibi durdum bir kaç saniye. Ne olduğunu biliyordum ama bakmaya cesaretim yoktu sesin geldiği yöne. Nasıl yaptıysam, yavaşça eğdim başımı gerçekle yüzleşmek için.
Orada yatıyordu fotoğraf makinem. Örselenmiş, pili ve bellek kartı dışarı çıkmıştı. Bir haykırış çıktı ağzımdan sessizce, gözlüklerimin arkasında yok olan bir damla göz yaşıyla birlikte.. Yavaşça yerden kaldırdım onu bebeğini uykudan uyandıran anne şevkatiyle. Biliyordum artık hiç birşey eskisi gibi olmayacaktı. Ona her dokunuşumda artık bana ait olmadığını bilecektim. Ama ruhu hala benimdi ve sonsuza kadar bnim olacaktı.
Olayın sıcaklığı geçtikten sonra kafamda sadece bir soru dolaşır oldu: Ne anlama geliyordu bu? Son iki yıldır bir ışık hüzmesiyle hapsettiğim ruhlar kafeslerini parçalamışlardı artık. Dışarı çıkma vaktiydi. Peki neden şimdi diye düşünmeden edemedim. Bir kaç haftadır yaptıklarım aklıma geldiğinde nedeni basitti: Yediğim domuzun laneti bir karabasan gibi üzerime çökmüştü...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder